13 Aralık 2007 Perşembe

anlatmadan anlasilmayi beklemek

tecrubeyle sabit nafile caba.
bilirsin aslinda agzindan bir seyler dokulmeden, beyninden gecenlerin okunmasi ihtimalini. yine de beklersin umarsizca, sen anlatmadan gozlerinden seni okuyabilecek birini.. insanlardan yorulmussundur, anlatsan da yanlis anlasilmaya dayanamiyorsundur artik. sanki agzini acinca daha da beter olur her sey. sen de cozumu konusmamakta/sadece kendinle konusmakta bulursun. hava-civa otesine pek de gitmezsin cevrendekilerle. arada bir konusunca "sair bu dizede ne demek istedi?" diyen gozlerle karsilasmak agir gelir cunku..
gun gelir, hah! dersin galiba benim gibi biri. belki ben anlatmadan anlar pek cok seyi..
susmazsin; hep konusur aslinda icindeki uftadeler duyulduklarini dusunerek. "bugun ne cok konustum!" dersin hatta; "o", "niye benimle konusmuyor??" diye dusunurken. yine gun gelir, der ki, kendini anlattiginda seni dogru anlayan sandigin kisi: "benimle konusmuyorsun ki...".
o an iste... filmi basa saramazsin da.. anlattigini, anlasildigini, anladigini dusunudugun onca sey gozunun onunden gecer. anlasilamamak mideye cok agir oturan bir yemektir; anlatamadan anlasilmayi bekleyen bunyeler icin. bu denli aci deneyimlerden sonra kisi muhtemelen kendini hazirda tuttugu kabuguna kapatacaktir. gunluge daha sik yazilmaya baslanir ki bu edebiyat dunyasi icin sevindirici bir hadisedir. zira kisi, hayal kirikliklarinin ardindan yaraticiliginin zirvesini yasar.
(21.11.07-Ankara)

Hiç yorum yok: